İnsanin dünya için parazit bir tür olduğunu düşünüyorum. Doğa insandan kurtulmak için bağışıklık sistemini devreye sokarak deprem, hastalık gibi türlü felaketlerle mücadele etmeye çalışırken insanlık her seferinde üstün üreme kapasitesi ve aklıyla direnç geliştiriyor. Örneğin popüler virüsümüzün akciğerlere saldırdığı gibi insan da yağmur ormanlarını yağmalıyor. Tıpkı virüs gibi üzerinde yaşadığı organizmayı öldürdüğünde kendi sonunu da hazırlamasına benziyor.
Artan nüfus ve gıda talebi nedeniyle dünyanın kıt kaynaklarını ışık hızıyla tüketiyoruz. Su rezervlerinin kirlenmesi, biyoçeşitliliğin insan eliyle ortadan kaldırılması, iklim değişikliği derken kaçılmaz sona yaklaşıyoruz. Doğaya verdiğimiz en büyük zararlardan biri bitkisel yem hammaddesi üretimi ve balık unu. Herbir ton balık ununun, çiftliklerdeki balığın ağzına gelene kadar ortalama 5000 mil katetmesi ve bıraktığı karbon ayak izi de cabası. Okyanuslarda ekosistem de yağmur ormanları da temiz su kaynakları da yem uğruna feda ediliyor. Üretilen her bir gıda ürünü için etketindeki fiyatı kadar da çevre maliyeti olduğunun farkında değiliz. Ülkemizin bu mücadelede verdiği sınav çok kötü gerçekten. Aferin demek konusunda son derece cimri, olumlulukları standart kabul edip ödüllendirmeyi ya da desteklemeyi aklına bile getirmeyen, sadece ceza sistemi ile çalışan yönetim kültüründen fazlasıyla nasibi almış çevre yaklaşımı ile gidilecek yer kalmadı. Yitirdiklerimizin parasal karşılığı yok oysa. Böcek yetiştiriciliği konusunda sürü sepet çevre ve ekonomik yarardan ne kadar söz edersek edelim ülkenin söz sahibi muktedirleri, sermeye sahipleri bu meşakkatli yoldan kazanmayı şimdilik tercih etmiyorlar. Küçük ölçekli girişimcilerin ya da 'ecofriendly' grupların çabalarını kucumsememekle beraber genel toplumsal ve çevre yararına değer üretecek ölçekte yatırım ve proje hala ortada yok. Avrupa'da mantar gibi çoğalan endüstriyel üreticiler ülkemizi pazar olarak değerlendirmek için planlar yapıyor. https://nasekomo.life/about/
Karar alıcılar hiçbir şey yapmayarak bu ülkenin kaynaklarını sömürecek yabancı firmaların ekmeğine yağ sürmekte. Nerede melek yatırımcılar, sürdürülebilirlik ve döngüsel ekonomiyi dillerine pelesenk yapmış büyük sermaye grupları, çevre danışmanlık ve enerji firmalari, yem endüstrisi. Bu alana yatırım yapmayarak kendi dizlerine sıktıklarının hala farkında değiller. Her gecen gün fiyatları artan ve sürdürülebilir olmayan bir şekilde üretilen yem hammaddelerini ithal ederek daha ne kadar ayakta kalabileceklerini sanıyorlar bilmiyorum. Yem endüstrisinin fason üretim yaptırdığı balık ve tavuk üreticileri artan yem maliyetlerini aynı oranda fiyatlara yansıtamadıkları için giderek daha az kazanan, hatta zarar eden işletmeler haline geliyor. Maliyet baskısının önümüzdeki yıllarda daha da artacağı kesin. Öte yandan dünyanın organik fraksiyonu en yüksek atıklarına sahip yurdumun gıda endüstrisi ve geridönüşüm firmalari bu atıkları dunyada terk edilmeye başlayan yakma veya vahşi kompostlama gibi konvansiyonel yöntemlerle değerlendirmeyi yeterli sayıyor. Büyük mağaza zincirleri stratejik raporlarında biyogaz tesisine biyokütle olarak verdikleri gıda atıklarını, çevreye yaptıkları katkı sanıp övünecek kadar bilgisiz. Bu kadar sitem edip ve eleştirdikten sonra, ne yapmamız gerektiğini söylemeden bitirmeyeceğim elbette.
1. Genel olarak böcek yetiştirildiği özel de BSFL üretiminin endüstriyel ölçekte örneklerinin ulusal kaynaklarla ve birikimle hayata geçirilmesi lazım. Artık melek yatırımcı mı dersiniz çevre fonu mu sermaye grupları mı bilmiyorum, bu alana yatırım yapacak iş insanlarının ortaya çıkması gerekiyor. Mesele para kazanmaksa onlarca büyük uluslararası işletme örneği var. Karlı bir alan demek ki.
2. Tarım bakanlığı durumun vahametinin farkinda degil. Orada daire başkanı, genel mudur, hatta bakan bile inisiyatif alacak iradeye sahip değil. Üretim ruhsatı icin basvurusu yapıp alınacak red cevabı sonrasında dava açmanın zamanı geldi geçiyor. Adalete ve hukuk sistemine olan inancımdan değil elbette. Belki bazıları duyar da, kar suyu kaçar kulaklarına. Bu konuda dava açarak ilerleyecek tüm girişimci adaylarına gerekli akademik desteği vermeye hazırım.
3. İlgili üniversite bölümlerinin para ve yayın motivasyonlarini anlıyorum. Ancak, zaten ayrıntılı olarak işlenmiş konuları bir kez daha ispatlamak için ülkenin zaman ve parasını harcamayın. Bu alan sizin için yeni olabilir ama 20 yıldır çalışılıyor. Araştırma ve proje konularıni iyi çalışarak orjinal olanlardan seçin.
4. Sanayici yurttaşlar. Böcek yetiştiriciliği cok popüler bir alan haline geliyor. Onlarca patent başvurusu var. Arge bölümlerinin mühendislerinin böcek üretimi ve işleme konusunda orijinal çözümlere ihtiyacı var. İhracat potansiyeli olan makina, otomasyon ve yazılım geliştirin. Bu alanda çalışan üreticilere en azından destek olun, işbirliği yapın. Birlikte patent alabileceğiniz çözümler üretebilirsiniz.
5. Belki de bu alanda kapıyı açacak anahtar medyanın elinde olabilir. Basın yayın kuruluşlarının böcek yetiştiriciliği ve buna duyulan ihtiyaci aklı başında bir şekilde işlemesi gerekiyor. Her girişimci ya da duyarlılık sahibi kendi ilişkilerine bir de bu açıdan baksın. Tanıdığı çevre muhabirleri ya da yapımcıların aklına girebilir ve motive edebilirler belki.
6. Son söz bu yazıyı sonuna kadar okumuş duyarlı sosyal girişimcilere.
Hadi artık..
Hocam tüm sözlerine canı yürekden katılıyorum emeğine kalemine sabrına hayranım alkışlıyorum
YanıtlaSilbazı projelerim var gerçekleşirse size ulaşıp bir çalışma başlatıcam umarım görüşürüz